Arayüzgenç temsil eksikliğine dikkat çekmek ve gençlerin temsil eksikliğinden kaynaklanan sorunlarına çözüm önerileri üretmek adına başlatılmış sosyal bir kampanyadır.

©2021 Arayüz Kampanyası, tüm hakları saklıdır.

Arayüz Kampanyası ile Ne Fark Ettik ? (1)

Arayüz Kampanyası ile Fark Et üçüncü sezonun açılışını Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu ve insan hakları aktivisti Hacer Foggo ile yaptı. Öznesiz Politikalar: Derin Yoksulluk ve Temsiliyet Sorunu isimli programda yoksul gruplara yönelik hazırlanan politikaların bu grupların ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayabildiğinden ve niçin daha etkili politikalar üretilemediğinden konuştuk.

Derin yoksulluk ve temsiliyet hakkında ne fark ettik?

Pandemi hali hazırda var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirdi. Toplumun ekonomik anlamda en kırılgan kesimi olan derin yoksulluk çeken grupları açlık sınırının altında yaşamaya mecbur bıraktı. Bu realite üzerinden, Hacer Hanım’ın daha önce katılmış olduğu bir programda da dile getirdiği gibi pandemi önlemlerinin derin yoksulluk çeken grupların işine yaramadığına hatta durumlarını daha da zorlaştırdığına gönderme yaparak bu önlemler özelinde nelerin yanlış yapıldığını tartıştık.

Kriz anlarına hazır değiliz

Kriz anlarına hazırlıklı olmadığımız için insan odaklı önlemler almakta zorlanıyoruz. Bu hazırlıksızlığın sonucunda pandemi özelinde yaş bazlı düzenlenen kimi politikalar toplumda ayrıştırıcı bir hava yarattı. Kamu sağlığını korumaya çalışırken toplumsal dinamiklerin zarar görmesine yol açtı. Bunun yanında kamu sisteminin ezbere işlemesi ve var olan mevzuatın düzenli olarak yenilenmemesi gibi sebeplerden ötürü yapılan pek çok yardım amacına ulaşamadı ve yetersiz kaldı. Sözgelimi yoksulluk çeken ailelere gönderilen yardım paketlerinde çocukların ihtiyaçları göz ardı edildi. Bebek bezi gibi temel malzemelere yer verilmedi. Bu politikalarda nelerin yanlış yapıldığı, ne gibi ihtiyaçların giderilemediği ise tartışılmadı.

Derin Yoksulluk Ağı’nın İstanbul’daki on iki mahallede yaptığı araştırmanın sonuçlarına dikkat çeken Foggo çocukların %50’si uzaktan eğitime erişemezken %13’ünün bu dönemde çalışmaya başladığını, %6’sının ise ev geçindirmeye başladığını söyledi. Ancak hala bu durumla ilgili bir önlem alınmadı. Tekrar bir kapanma yaşanması halinde bu çocukların eğitime ulaşabileceklerinin garantisi yok. Çünkü yaşadıklarımıza göre değil ezberlediklerimize göre politikalar üretiyoruz.

Dünya Bankası’nın Türkiye Ekonomik İzleme Raporu’na göre 2020 yılında Türkiye’deki derin yoksul sayısı 10 milyon 171 bin. Ancak bu sayının arkasında gerçek insanlar ve onların birbirinden farklı hikayeleri var. Bu nedenle yoksulluğu yalnızca verilerle ele almamalı bu hikayeleri de görünür kılmalıyız. Rakamların ardında yaşananları daha görünür kılmanın yolunun o rakamları hikaye ve insana dönüştürmek dedi Foggo. Derin Yoksulluk Ağı olarak çıkarttıkları “Hikayenin Yok Hali” kitabıyla bunu yapmayı hedeflediklerini söyledi. Elbette ki bunu yaparken o hikayelerin öznelerini teşhir ve rencide etmekten kaçınmak gerektiğini dile getirdi. Zira yoksulluk aynı zamanda onurlu yaşama hakkının ihlalidir. Derin yoksullukla yapılan bu mücadele aslında yoksul insanların onurlu yaşam mücadelesidir.

Hacer Foggo: “Hep ezilenlerin haberlerini yapan bir gazeteciydim.”

“Hep ezilenlerin haberlerini yapan bir gazeteciydim.” diyor Hacer Hanım. Kentsel dönüşüm adı altında evinden edilen pek çok Roman vatandaşla birlikte mücadele verdi. Bu mücadelenin en güzel örneklerinden biri de Sulukule’ydi. Buna telmihte bulunarak sorduğum üçüncü soruda sahada, toplumda ötekinin ötekisi durumunda bulunan insanlarla verdiği bu mücadelelerin ona ne gibi iç görüler kazandırdığını sordum. “Öğrendiğim her şeyi o mahallelerde öğrendim.” derken bunun yalnızca kentsel dönüşüm mücadelesi ile sınırlı kalmadığını pandemi döneminde ziyaret ettiği yoksul hanelerde de pek çok şey öğrendiğini dile getirdi. O hanelerin içine girmek, yoksulluğun açlığa ne kadar çabuk evrilebildiğine şahit olmak, oralarda yaşayan çocukların durumunu görmek kamu politikalarını tartışmaya başlamalarına sebep olmuş.

Politikalar yardım ekseninde geliştiriliyor. Ancak bu yardım da düzenli ve sabit olmadığı için bir bağımlılık ilişkisi kurulmuş oluyor. Bu politikaların öznesi olması gereken yoksul gruplar için korku ilişkisine dönüşmeye de oldukça müsait. Çünkü “bugün verdiklerim karşılığında yarın senden bir şeyler isteyebilirim” algısı oluşturulmuş durumda. Bu ister istemez özgürlüklerini kısıtlıyor ve onları özne olmaktan çıkararak bağımlı birer nesne haline getiriyor. Bu bağımlılığı ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunu yapmanın yolu yardımları kaldırmaktan değil, onları daha insan hakları odaklı bir biçimde yapmaktan geçiyor. Yoksulluğa yalnızca gelir üzerinden bakmamak gerekiyor. Dezavantajlı gruplar arasında da hiyerarşiler var. O hanenin içinde sözgelimi otizmli bir çocuğun olması, kanser hastası birinin olması ya da basitçe ailenin etnik kökeni bile aynı gelir seviyesinde oldukları bir aileye göre onları sosyoekonomik olarak daha kırılgan hale getiriyor. Yoksulluk çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir kavram. Politikaların da aynı çok boyutlu perspektiften oluşturulması gerekiyor. 

Öğrencilere verilen sınırlı miktardaki yardımların da sürekli olarak bir “muhtaçlık” hali oluşturuyor

İnsan hakları odaklı politikalar üretmenin yolu kendimizi eleştirebilmekten ve yaşadıklarımızdan ders çıkarmaktan geçiyor. Ezbere işleyen bürokrasiyi eleştirme gereği de burada devreye giriyor. Bunun yanında sivil toplum ve kamunun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Sivil toplumun uygulamadaki tecrübelerinden yararlanılmalı. Bunların yanında temel geliri de tartışmalıyız. Burada özellikle yurt dışında gençlere de verilen bir temel gelir olduğuna değiniyor Foggo. Öğrencilere verilen sınırlı miktardaki yardımların da sürekli olarak bir “muhtaçlık” hali oluşturduğuna dikkat çekiyor. Bu muhtaçlık halinden kurtulmanın özgürleşebilmek için şart olduğuna değiniyor.

Son sorumu derin yoksulluk çeken gruplar içerisindeki gençlere ve onların politika üretim süreçlerinde ne kadar var edildiklerine ayırdım. Hacer Hanım atanamayan genç bir öğretmenin inşaatta elektrik akımına kapılarak öldüğü bir haberi hatırlatarak başladı. Gençlerde inanılmaz bir gelecek kaygısı ve endişe gözlemlediğini söyledi. Üniversite mezunu gençlerin önemli bir kısmı iş bulamıyor ve inşaatlarda, mevsimlik işlerde çalışmaya mecbur bırakılıyorlar. Öte yandan büyükşehirlere okumaya gelen gençler de barınma sorunu ile mücadele ediyor. Öğrencilik kendini geliştirmekle alakalı ancak çoğu öğrencinin geçim kaygısı sebebiyle bu gelişime imkanı bulamadığına değindi Foggo. Gençlere ait kamusal mekanların azlığına da dikkat çekti. Bunların yarattığı bağlılığın gölgesinde çalışan gençlerin omuzlarında ailelerin sorumluluğu ve geldikleri sosyoekonomik sınıfın yükleri var.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen hala umut dolu olduğunu söylüyor Hacer Hanım. Memleket için bir şeyler yapmaya çalışan pek çok genç olduğunu söyledi. Onların varlığının hepimize güç veriyor diyerek konuşmasını bitirdi.

Derin yoksulluk ve temsiliyet üzerine konuştuğumuz yayınımızın tamamı youtube hesabımızda. Öznesiz Politikalar: Derin Yoksulluk ve Temsiliyet bölümüne bağlantı vasıtasıyla ulaşabilirsiniz.

Paylaş

Yorum yok.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Start typing and press Enter to search

Shopping Cart